Satranç zekâ ve muhakeme oyunudur. Altmış dört kare üzerinde hareket eden, otuz iki taş ile oynanır. Son üç asır içinde popülerliği artmakla birlikte, binlerce yıllık geçmişe sahiptir. Günümüzde satranç bir beyin sporu olarak kabul edilmektedir. Tüm dünyada lisanslı satranç sporcusu sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ülkemizde bugün itibariyle sekiz yüz bin lisanslı satranç oyuncusu bulunmaktadır. Bu sayı satranç geleneğinin güçlü olduğu eski doğu bloğu ülkelerinde milyonlarla ifade edilmektedir.
Satrancın ilk kez M.S. 570 yıllarında Hindistan’da ortaya çıktığını biliyoruz ancak bu oyunun hikayesini biliyor muyuz?
Rivayete göre, bundan yıllar yıllar önce, Hindistan’da tek zevki savaşmak olan bir kral hüküm sürmekteymiş. Bu kral, savaş stratejilerini komutanlarına denetmekten büyük keyif alıyormuş. Girilen savaşlar yıllarca sürüyor, karşılıklı olarak halklar büyük zarar görüyormuş. Ancak bu durum kralın umurunda değilmiş, bir süre barış olsa da kral huyundan vazgeçemeyip, sebepsiz yere, başka bir komşusuna savaş açarmış. Yıllarca süren bu savaşlar halkı perişan edip içten içe isyanlara sürüklermiş. Ne var ki, krala karşı, ellerinden pek bir şey gelmezmiş.
Bunalmış halk, isyan edememenin çaresizliği içerisinde Hindistan’ın en bilgili kişisi olan “Yüce Bilgin”e gitmeye karar vermiş. Yüce Bilgin, yaşamı boyunca yüzlerce kitap okumuş, oldukça bilgili, bir hayli de tecrübe sahibi biriymiş. Halk, Bilgin’in kapısını çalmış, dertlerini ona anlatmış ve kralı savaşmamaya bir şekilde ikna etmesini istemiş.
Yüce Bilgin düşüncelere dalmış. Çünkü, kralı, ülkenin refahı için en uygun yol olan bu davranışa ikna etmenin zorluğunun farkındaymış. Bilgin, “Düşünmem için bana biraz zaman tanıyın.” demiş.
Halk umut ve heyecanla Yüce Bilgin’in kapısında beklemiş. Bir gün, iki gün, üç gün derken bir hafta geçmiş. Yüce Bilgin evinden çıkmış ve “Beni krala götürün.” demiş.
Krala Yüce Bilgin’in geldiğine dair haber verilmiş. Kral, Yüce Bilgin’i takdir edermiş; bu yüzden onu, sarayında güzel bir şekilde karşılamış.
Yüce Bilgin’in kucağında bir kutu varmış. Yüce Bilgin’i izleyenler, içlerinden “Bilgin belki krala akıllansın diye bir kitap getirmiştir,” diye geçirmiş. Ya da “İçinden zehirli bir yılan çıkacak da kralı mı ısıracak?” diye türlü düşüncelere dalmışlar.
Hayır, olay haklın düşlediği gibi gerçekleşmemiş.
Yüce Bilgin sorunları zekice ve barışçıl bir şekilde halledecek kadar akıllı birisiymiş.
Bilgin kutuyu açmış, içinden değişik şekillerde taşlar çıkmış. Kral ne olduğunu anlamamış ancak daha sormaya kalkmadan Bilgin anlatmaya başlamış:
– Kralım, savaşmaya olan düşkünlüğünüzü hepimiz biliyoruz. Pekala size aynı gün içerisinde defalarca savaşma imkanı verecek bir şey olduğunu söylesem? Bu ufak taşlar askerleriniz. Eh siz de oyunda şahsınız! Ve de yanınızda baş yardımcınız vezir var. Bu gördüğünüz satranç tahtası üzerinde karşı taraftaki düşmanla savaşacaksınız!
Kral oyunla oldukça ilgilenmiş. Taşların nasıl hareket ettiğini, oyunun bütün kurallarını öğrenmiş. Oyunu öyle sevmiş ki bir daha komşularıyla savaşmamış çünkü satranç tahtasında savaşmak hem masrafsız hem de daha eğlenceliymiş.
Hindistan halkı böylece büyük bir beladan kurtulmuş. Öte yandan kral bu oyunu öyle beğenmiş ki Yüce Bilgin’e dile benden ne dilersen demiş.
Parada pulda gözü olmayan Yüce Bilgin “Kralım sizden çok fazla şey istemem, buğday verseniz yeter. Bakın bu satranç tahtası altmış dört kare. Birinci kareye bir buğday, ikincisine iki, üçüncüye dört, dördüncü kareye de sekiz ve sonrasında hep böyle iki misli artacak şekilde her kareyi doldurmaya yetecek kadar buğday yeterli.” demiş.
Kral kızmış. “Yüce Bilgin ben sana altın, elmas, toprak verebilirdim. Sen sadece buğday mı istiyorsun, hayret.” demiş.
Ne var ki toplam buğday hesaplanınca 570 milyar tondan daha fazla olduğu ortaya çıkmış. Bu kadar buğdayı üretmek için oldukça uzun yıllar gerekirmiş. Bilgin’in ömrünün bu kadar buğdayı almaya yettiğini sanmıyoruz ama bu hesabı duyan kralın Yüce Bilgin’in zekasına bir kez daha hayran kaldığı söylenir.
Satranç hayat ile o kadar ilintilidir ki satrançta ilerleme kaydeden bir birey hayat sahnesinde de olayları doğru değerlendirerek karar verme açısından insanların onlarca adım önünde olacaktır. Satrançta basit gibi görünen bir hamle 3-5 hamle sonrasında veya oyun sonunda çok değişik pozisyonlara neden olabilmektedir. Tıpkı hayatta da aldığımız önemsiz gibi görünen kararlar ilerde bizim yaşamımızı tamamen etkileyecek seçimler olabilir. Satranç bize boş vakitlerimizi doğru değerlendirmemizi, planlı hareket etmenin önemini ve gerekliliğini kavratır. İnsanın problemler karşısında süratle, doğru ve çabuk düşünebilmesini, doğru yorumlamasını geliştirir. Kişiye kendine güven duygusu aşılar. Daha sayamadığımız birçok nedenden dolayı şöyle diyebiliriz; ‘satranç insana resmin bütününü görmeyi öğretir.’ Son olarak söylemek istediğim, ülkemizin geleceğinde büyük başarılara imza atmaları adına satrancı gelecek kuşaklarımıza sevdirmeli ve bu sporun gelişmesine katkı sağlamalıyız.
Çok iyi olmuş başarılarının devamını diliyorum
YanıtlaSilTesekkuTeşe
Sil